İSTANBUL (AA) - Üniversitenin Sağlık Bilim ve Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (SABİTA) koordinasyonunda yürütülen, toplam 14 ülkeden 18 paydaşın yer aldığı projeyle Avrupa Birliği'nin 'Horizon Europe' programına yakın zamanda başvurulacak.
Bu girişimle kanser ve nörolojik hastalıklar için yapay zeka destekli kişiselleştirilmiş tedavi modellerinin geliştirilmesi amaçlanıyor. Uluslararası proje başvurusunun temelini ise SABİTA'da yürütülen ön çalışmalar ve elde edilen bilimsel çıktılar oluşturuyor.
Aynı zamanda projenin koordinatörü Bryne, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nü bitirdikten sonra, dil eğitimi için önce İngiltere'ye, ardından ABD'ye gittiğini söyledi.
Bryne, garsonluk yaptığı sırada tanıştığı bir cerrah sayesinde 'Memorial Sloan-Kettering Cancer Center'da gönüllü çalışmaya başladığını anlatarak, buradaki Nobel ödüllü bilim insanları sayesinde kariyerine tıp alanında devam etme kararı aldığını, Columbia Üniversitesi'nde bioteknoloji, patoloji ve moleküler onkoloji üzerine çalışmalar yürüttüğünü kaydetti.
ABD'deki 14 yıllık serüveninin sonunda kanser olduğunu aktaran Byrne, 'Her şey tam yoluna giderken rahim kanseri olduğumu öğrendim. Tek başımaydım. Bir masada karşılıklı aynı iş yerinde çalıştığımız dünyanın en ünlü cerrahlarından birisiyle hayatımın pazarlığını yapmak benim için gerçekten çok travmatik olay oldu. Çok şükür ameliyat iyi geçti ve bir şekilde hayata döndüm.' diye konuştu.
TÜBİTAK'ın beyin göçü programıyla döndüHastalık sürecinin ardından ABD'deki tüm kariyerini geride bırakarak Türkiye'ye ailesinin yanına dönmeye karar verdiğini belirten Byrne, TÜBİTAK'ın 'Beyin Göçü' programıyla ülkesinde çalışmaya başladığını söyledi.
Dr. Öğr. Üyesi Bryne, Medipol Üniversitesi SABİTA'nın kendi alanı moleküler onkoloji ve kanser araştırmalarında çalışabileceği bütün altyapıya sahip olması dolayısıyla bir yılın sonunda Türkiye'de temelli kalmaya karar verdiğini kaydetti.
Her kanser hastasına aynı tedavi programlarının uygun olmadığına dikkati çeken Byrne, 'Her bir insan, her bir hasta kanserde farklı bir dünya, farklı bir mekanizma. Her meme kanseri hastası ilaçlara aynı cevabı göstermiyor. Artık kanserde kişisel tedavi dediğimiz yöntemlere başvuruluyor. Akıllı ilaçlar, immün dediğimiz bağışıklık sistemlerine karşı birçok terapiler geliştirildi. Aynı zamanda kemoterapi alan hastalarımız da maalesef olmak zorunda. Şu andaki en büyük problemimiz şu: Hastaların yüzde 50'sinden fazlası dünyanın en iyi tedavisini de görse ilaçlara karşı direnç geliştirebiliyor.' ifadelerini kullandı.
'Kanser hücrelerinde yeni biyomarkerler keşfettim'Kanser hastalığının teşhis ve tedavi prosedürlerini de anlatan Byrne, şöyle devam etti:
'Dünyada, bir hastanın kendisine uygulanan ilaca cevap verip vermediğini anlayabilecek bir sistem yok. Benim bu son 10 yıl boyunca yaptığım bu proje kanser metabolizması üzerine. Kanser teşhisi için kullanılan yöntemlerden birisi hastalara verilen işaretlenmiş glukoz. Kanser hücreleri ve normal hücreler farklı enerji üretiyorlar. Kanser hücrelerinde bu glikolizasyonu, yani bunların enerjilerini çok fazlasıyla yapılabilecek yeni biyomarkerler keşfettim. Hatta şu anda ABD'de patentini de aldık. Biyomarker ne kadar fazla olursa ilaçlara, tedaviye olan cevabının da direnç kazanmasına sebep olduğunu buldum.'
Bu sayede akıllı ilaç geliştirilebileceğini vurgulayan Byrne, doğru tedaviyle tümörün önemli ölçüde ortadan kalkabildiğinin altını çizdi.
Byrne, 'Generative AI' yapay zeka modeliyle çalıştıklarını, 14 farklı ülkeden 18 ayrı paydaşla üç ana grupta farklı çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
Cerrahi aşamada hastadan izinle alınan doku parçasının kendilerine gönderildiğini anlatan Byrne, 'Biz, preklinik olarak bunların ikizini yapıyoruz. Yani hastanın akciğerinin içindeki o tümörün aynısını, biz ona organoid diyoruz, yapabiliyoruz. Sadece tümör dokusu olarak düşünmeyin. Orada bağışıklık sistemi, immün hücreleri ve diğerleri de var. Burada hastanın ikizini yapabiliyoruz. Böylelikle hastada deneyeceğimiz tedavi yöntemlerini belirleyebiliyoruz. Buradaki tedavi yöntemlerinin en önemli kısmı biyomarkerler. Bunlar enerjidir. Enerjisini kestiğiniz zaman ne büyüyebiliyorlar ne başka bir şey yapabiliyorlar. Bu amaç için üretilen ilaçlar tarafından kullanıldığı zaman o direnç tamamen gidiyor. Kullanılan ne tedavisi olursa olsun cevap verebiliyor.' bilgisini verdi.
Projenin kanser tedavisindeki kazanımlarıBryne, verilerin yapay zeka modeline aktarılarak öğretildiğini, böylece uygulanacak tedavi ve kullanılacak ilaçların belirlendiğini anlattı.
Belirli kanser türlerinin çok hızlı yayıldığı için tedavi sürecine zaman kalmadığını dile getiren Byrne, 'Burada en önemli nokta hastanın hayatını kurtarmış oluyoruz. Sevdiklerine zaman vermiş oluyoruz. Tedaviler çok pahalı. Herkes immün terapiye, akıllı ilaçlara ulaşamıyor. Bu şekilde daha ucuz bir tedavi yöntemi sağlanacak.' dedi.
Çalışmanın üretim için önemli klinik çalışmalar yapan ve milyarlarca dolar harcayan ilaç firmalarına da yarayacağına dikkati çeken Byrne, üretilen ilaçların hangi hastada işe yarayıp yaramayacağının tedavi sürecinde bilinebileceğini vurguladı.
Byrne, dört patent başvurusundan ilkinin olumlu sonuçlandığını, diğerlerinin sürecinin devam ettiğini aktararak, projenin aralık ayında kabul edilmesi halinde alacakları 17 milyon avroluk hibeyle daha fazla ülkede ve daha geniş katılımcı gruplarıyla geçerlilik çalışmaları yürütüleceklerini belirtti.
Böylece klinik uygulamalara geçiş sürecinin hızlanacağını, projenin farklı sağlık sistemlerinde kullanılabilirliğinin test edileceğini dile getiren Byrne, kendisini kanser çalışmalarına adadığını anlattı.
Dr. Öğr. Üyesi Byrne, projede 14 ülkeden önemli bilim insanları ve paydaşların bulunduğunu, üniversite yönetimi, Medipol Mega Hastanesi, Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi, klinik ekibin yanı sıra TÜBİTAK'ın bilimsel çalışmada kendilerine önemli katkılar sağladığını sözlerine ekledi.
Muhabir: Mücahit Türetken