SAKARYA/KOCAELI (AA) - Bulgaristan'dan 350 bin Türk'ün çeşitli baskılar sonucu Türkiye'ye zorunlu göç etmesinin üzerinden 36 yıl geçti.

ABD'de parkta düzenlenen silahlı saldırıda 3'ü ağır 7 kişi yaralandı
ABD'de parkta düzenlenen silahlı saldırıda 3'ü ağır 7 kişi yaralandı
İçeriği Görüntüle

Ailesiyle 16 Ağustos 1989'da Şumnu'dan Türkiye'ye göç eden 3 çocuk annesi 65 yaşındaki Sebile Vatansever Ünalan, o dönem yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.

Kötü günler geçirdiklerini ancak karşı koyamadıklarını belirten Ünalan, dönemin başbakanı Turgut Özal sayesinde Türkiye'ye geldikleri için mutlu olduklarını söyledi.

Ünalan, çocuklarının geleceğini düşündüklerini dile getirerek, "Sünnet yasaktı, 15 günde bir çocuklar kontrol edilirdi. Sünnet yaptırırsan anne ve babayı Belene Kampı'na götürüyorlardı. Oraya gidenin ne dirisi ne ölüsü dönmüyor, öldürüyorlar. Onlar ismimizi alsalar kanımızı alamazlar. Biz kendimizi biliyoruz ama belki çocuklar onlara karışacak. Yine içimizde o kan duruyor ama burukluk vardı, kurtardık kendimizi geldik çok şükür. Çok zor günler yaşadık buraya gelinceye kadar." dedi.

Haklarını savunmak adına yürüyüşlere katıldıkları için ziraat teknikeri olarak çalıştığı işinden atıldığını, kendisine "Silviya" isminin verildiğini, vefat edenlerin dahi adlarının değiştirildiğini anlatan Ünalan, şöyle konuştu:

"1-2 kere gitmedik isim değişikliğine. Onlar zaten kendileri yapıp hazır getiriyorlar, imzanı atıyorsun, veriyorlar nüfusunu. Onlar kendileri değiştirmişler zaten herkesin ismini. Yaşlılara çok zor geldi. Bulgar ismiyle çalıştım. Bulgar ismini söyledikleri zaman insanın morali bozuluyor. Türkiye'ye gelir gelmez Türk ismimizi aldık. Kimlikte Bulgar ismini görünce için kan ağlıyor, bir şey diyemiyorsun, askerler çıtını çıkarsan alıp götürüyor. Küçük çocuklarım var, ne yapacaksın?"

"Türkiye'ye geldiğim an dünyalar benim oldu"

Ünalan, bir süre sonra Türkiye'ye sınır kapılarının açıldığını belirterek, "Gelirken hiçbir şey alamadık, bir valizle geldik. 6 yaşında ve 1,5 yaşında ikiz çocuklarımla geldik. Onlara üst baş, 1-2 mama aldık, öyle geldik Türkiye'ye. Türkiye'ye geldiğim an dünyalar benim oldu. Ne mal ne mülk, 'Önce çocuklarım.' dedim. 'Türkiye'ye hoş geldiniz.' yazısını görünce elim ayağım boşaldı, mutluluktan ağladık. Otobüste giderken Bulgar görevli, 'Siz çok baş kaldırdınız, göreceksiniz Bulgaristan'da yaşadığınızı Türkiye'de bulamayacaksınız.' dedi. Alasını bulduk Türkiye'de." ifadelerini kullandı.

Edirne'de Başbakan Turgut Özal ve eşi Semra Özal tarafından karşılandıklarını dile getiren Ünalan, daha sonra Sakarya'daki akrabalarının yanına geldiklerini kaydetti.

Bulgaristan'da özgürlüklerinin kısıtlandığını belirten Ünalan, "Renkli elbise, şalvar giymek, eşarp takmak yasak, tek renk kıyafet olacak. Özgürlük yok orada, her şey kısıtlı, Türkiye'de özgürlük var, bolluk, bereket burada. Yağ, şeker bulamazdık, dizilirsin sıraya kiloyla verirler. Burada paran var mı, istediğin kadar al. Orada öyle değildi, paramız varken bile zulüm görüyorduk." dedi.

Ünalan, Bulgarların ve Türklerin aynı mezarlığa defnedildiğini, bunun kendilerini çok üzdüğünü anlatarak, "Açın yolu, isteyen gitsin istemeyen gitmesin dedik. Önce Kırcaali, sonra bizim tarafı açtılar. Pasaportumuzu aldılar, çuvalla para verdik pasaportumuzu alabilmek için. Yardım yapana pasaportu verdiler. Ne yapacaksın, yeter ki kendimizi Türkiye'ye atalım." diye konuştu.

"Yaşadığımız acılar anlatılacak gibi değil"

Kocaeli'de oturan 64 yaşındaki Abdullah Deniz de Türkiye'ye eşi ve 3 çocuğuyla geldiğini söyledi.

Deniz, 4-5 yıl süren asimilasyon sürecinde yaşadıklarını unutamadığını belirterek, "1989'dan önce yaşadığımız 4 senelik zulüm anlatılacak gibi değil. Her şeyimizi yasakladılar, ilk önce camilerimizi, ikinci olarak Türkçe konuşmamızı, mevlid-i şeriflerimizi, sünnetimizi, cenazelerimizi... Camilere genç insan zaten sokmadılar. Türkçe birbirine selam versen para üstüne para cezası. Yaşadığımız süreç, acılar anlatılacak gibi değil. Bu 4-5 sene çok zor bir süreçti." ifadelerini kullandı.

İsim değişikliği döneminde polisin köylerinden kendisiyle 5 kişiyi gözaltına aldığını dile getiren Deniz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İsim değişikliği döneminde, halkı kışkırtma suçlamasıyla sorgulamadan geçtik. Sözde birimizde barut varmış, madende çalışıyorduk, öyle ihbar etmişler. Allah'tan bizi içeri kapatmadılar ama dayaktan geçirdiler. Ancak hiçbir zaman Bulgar kimliği taşımadım. Muhtarlığa gidip 'Pasaportumu kaybettim.' diyerek kağıt alıyordum, onunla geziyordum. Pasaport taşıyamadım, kaldıramadım. Bulgar ismini de kaldıramadım. Bulgar ismi ağır geldi bize. Ninemiz ölse imam yok, yıkama yok. Allah'a şükür kaçak göçek her şeyimizi yaptık, kurbanımızı da kaçak göçek kestik. Atalarımızdan ne gördüysek hepsini yaptık. Kurban Bayramı'ndan sonra evleri kontrol ederlerdi, evde et olursa 'Bu eti nereden aldın, kurban mı kestin?' Öyle zulümler yaşadık. Mahallemizde çocuklarını sünnet ettiren 2-3 arkadaş, birer yıl hapis yattı."

Deniz, Türkiye'ye göç sürecinden bahsederek, "İyi ki Türkiye var. İyi ki Türkiye Cumhuriyeti bize sahip çıktı. İyi ki gelmişiz. İyi ki bu zulümden kurtulduk, evlatlarımızı bu bayrağın altına getirmişiz. Tabii ki orada kalanlar da bizim kardeşlerimiz. Mesela seçim olsa, bir milletvekili fazla parlamentoya soksunlar diye oy kullanmaya gideriz, Türk milletvekili çıkaralım diye uğraşırız. Elimizden geldiği kadar oradaki insanlara da yardımcı olmaya çalışıyoruz." dedi.


Muhabir: Emre Ayvaz,Kadir Yıldız

Kaynak: AA