İSTANBUL (AA) - Tarih boyunca hayvanlara karşı duyduğu hassasiyetle bilinen Osmanlı medeniyeti, kuşlara gösterdiği hürmeti dönemin mimari eserlerine de yansıttı.

Özellikle cami, türbe, külliye, mescit, han ve çeşme gibi yapılarda barınmaları için yapılan kuş evlerinin yanı sıra su ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla taş işçiliğinin incelikle buluştuğu kuş sebilleri de inşa edildi.

"Osmanlı'nın merhamet mimarisi" olarak tanımlanan yapıların her biri, dönemin doğaya ve hayvana bakış açısını belgeleyen kültürel miras ögeleri olarak kabul ediliyor.

Genellikle yapıların pencere kenarlarında, saçak altlarında veya duvar köşelerinde yer alan bu küçük mimari unsurlar, sadece estetik bir detay olmanın ötesinde bir dönemin hayvan sevgisinin nişanesi olarak yüzyıllardır varlığını sürdürüyor.

Günümüzde bazı kuş sebilleri zamanla tahrip olarak etkinliğini yitirse de bazıları restorasyon çalışmalarıyla yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.

"Osmanlı, mimaride detaylı çalışmaya girişiyor"

Tarihçi yazar Zafer Bilgi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı medeniyetinin, ilham aldığı ayet-i kerimelerdeki şefkat ve merhamet duygusunu hayvanlar üzerinde gösterdiğini söyledi.

Yaklaşık 5 asırlık Şehzade Mehmet Camisi'nin avlusunda yük hayvanları için bir hayvan yalağı, duvarında da kuşlar için su sebili olduğunu aktaran Bilgi, merhametin ve şefkatin abideleşmiş hali olan kurumların ayeti kurumsallaştırma çabasında olduğundan Osmanlı'nın da bu merhameti bu şekilde kurumsallaştırdığını ifade etti.

Devletin süreklilik temin etmesi ve istikrarı sağlamasının zengin mimari çeşitliliği de beraberinde getirdiğine işaret eden Bilgi, şöyle devam etti:

"Osmanlı da 500 yıllık bir istikrarı yakaladığı için artık zenginleştirme, mimaride detaylı çalışmaya girişiyor. İşte bu detaylı çalışma, önce kuşların konakları, evleri ve bunların sivil mimariye kadar köşklerin saçaklarının altında yaşamasıyla veya bazı camilerin üstünde minyatür kuş evleri, kuş konakları, Boğaz'a nazır tripleks 'kuş sarayı' dediğimiz yapılar inşa edilerek şekilleniyor. Bu kuş konakları, sarayları bir süre sonra daha da zenginleşiyor. 'Kuş çanakları' dediğimiz ilginç bir tezyinata dönüşüyor. Minarelerin şerefelerinin altında tabaka olarak gördüğümüz çanaklar aslında minarenin şerefesine gelen yağmur suyunun süzülüp aşağı doğru arıtılarak düşmesine, o çanaklar da kuşlar için su yalağına dönüşmesine vesile oluyor."

Bilgi, Şehzade Mehmet Camisi'nin duvarı üzerinde bitişik nizam yapılmış su şebekesi olduğunu, buradaki su terazisinde tazyiki ayarlanan suyun akışını kaybetmeden devam ettiğini, duvarda hem insanlara su sebili olarak sunulduğunu hem de yukarıdan aşağı doğru selsebil olarak serçelere veya ebatına göre büyük kuşlara konacakları şekilde su çanakları yapıldığını kaydetti.

"Bu kuş çanakları, sebilleri öyle bir ince dokunuş"

Kuş çanakları ile sebillerinin bazı sarayların avlusunda fıskiyelerin etrafında veya camilerin şadırvanında da kendini gösterdiğine dikkati çeken Bilgi, "Bu yalnızca şefkat, merhamet yansıması olarak yaşamıyor. Aynı zamanda mimarideki o estetik tezyinatın bir yansıması olarak da gücün, kudretin, devletin mimari zenginliğinin topluma ulaşması anlamında aslında önemli detaylar. Biz, öyle bir medeniyetin içerisinde yaşıyoruz ki hayvanlar için çok ince bir nokta da bile mimari dokunuştan bahsedebiliyoruz. Bu kuş çanakları, sebilleri öyle bir ince dokunuş." değerlendirmesinde bulundu.

Tarihçi Zafer Bilgi, Osmanlı Devleti'nin İstanbul'un alınmasından yaklaşık 100 yıl sonra bayındırlık ve inşa faaliyetine giriştiğini, bunun Mimar Sinan'la zirveye çıktığını vurgulayarak, şunları söyledi:

"1550 ila 1650'li yıllar arasında başlayan ve daha çok yayılan bir gelenek 1750-1800'lü yıllara kadar devam ediyor. Bazen konakların etrafında sivil mimariye yansıyor. Bugün çok az da olsa modern manada bazı noktalarda yaşatılmaya da gayret ediliyor. Eğer bunlar yağmur sularıyla şerefenin altında korunaklı bir şekilde kalmışsa insanlar onu bozamıyor. Bozamadığı için yağmur sularıyla bugün hala yaşıyor. Ancak insanların yıpratabileceği noktalardaysa maalesef bilinmediği, farkındalık oluşturulmadığı için bunlar zamanla köhne hale geliyor, yıpranıyor. Normalde akışına bırakılsa bugün serçeler buradan su içecekler."

"Sebiller onarılarak tezyin edilsin"

Bilgi, bunların uygun şekilde onarılması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

"Tekrar o tezyinatın tamamlanıp, yanına da ufak bir levhayla 'Burada Osmanlı'nın 500 yıl önceki kuş su sebilleri yaşamaktadır. Aynı hassasiyeti sizin de göstermenizi bekliyoruz.' gibi şahidelikler oluşturulması gerekiyor. Bunlar, İstanbul açık hava müzesinin aslında ufak materyali. Hem turizm hem tarihi doku ve sanat tarihi açısından hem de birçok disiplinler arası bakış açısı oluşturma adına önemli tezyinat, süsleme parçaları. Bu bezemeler aslında medeniyetimizin özündeki genetik kodlarımızı da veriyor."

AB Komisyonu Başkanı von der Leyen: Avrupa'da ek savunma harcamalarına ihtiyacımız var
AB Komisyonu Başkanı von der Leyen: Avrupa'da ek savunma harcamalarına ihtiyacımız var
İçeriği Görüntüle

Bilgi, su sebilleri ve çanaklardan günümüze ulaşanları hakkında şu örnekleri verdi:

"Süleymaniye Camisi'nin ortasında, iç avluda konumlandırılmış bir şadırvan var. Bu abdest alma amaçlı su veren bir şadırvan değil, içeriyi biraz daha serinletme amaçlı bir su perdesi oluşturma adına yapılan bir şadırvan. O şadırvandan taşan su yanlara doğru çıkıyor. Yine Beşiktaş Ortaköy'deki Küçük Mecidiye Camisi'nin muhteşem bir şerefesi vardır. Nevi şahsına özgün bir yapıdır. O münhasır yapının altına doğru su çanaklarını görmek mümkün. Yaptığım araştırmalarda 96 su çanağının olduğunu gördüm. Bunlar dokunulmadığı için yaşıyor. Yine Topkapı Sarayı'nın içerisinde bazı noktalarda korunaklı olduğu için bunlar yaşıyor. Saraydan aşağıya doğru inerken bazı konakların üzerinde bu kuş evleri duruyor. Özellikle Üsküdar'da Valide-i Cedid Camisi'nde, Vezneciler'de Seyit Hasan Paşa Külliyesi diye bildiğimiz köşkün kenarında muhteşem kuş evleri örneklerini veya işte kuş çanaklarını, kuşlara ayrıcalıklı bir hayat sunan o mimari tezyinatı, bezemeyi görmek mümkün. Hanım sultanlar, Dolmabahçe'deki Bezmialem Valide Sultan Camisi, Aksaray'daki Pertevniyal Valide Sultan Camisi gibi çok süslü, tezyinatı yüksek camiler yapıyorlar. Bu camilerin tezyinatına uygun şekilde de aynı usulle bu yapıyı kuş evleriyle tamamlıyorlar."

"Bu tarz ufak dokunuşların yaşaması gerekiyor"

Dünyadaki ilk Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3. Mehmet döneminde Beyazıt Meydanı'nda bazı uygulamalarla ortaya çıktığının kayıtlarda geçtiğini, bu kapsamda hayvanlara hassasiyet gösterilmesine ilişkin bazı uygulamaların yapıldığını aktaran Bilgi, bugün bunu biraz yitirmiş durumda olduklarını söyledi.

Bilgi, "Genetik kodlarımızı tekrar kazanma adına bu tarz ufak dokunuşların yaşaması gerekiyor. Kuş evlerini değil, kuş çanaklarını, sebillerini konuşuyoruz. Bu, Osmanlı'da genel olarak hayvana verilen bir hassasiyetin ötesinde kuşlara ayrı bir hassasiyet verildiği, hatta onun da ötesinde kuşların kurak zamanlarda susuzluğuna önlem alındığına dair belki bir vesika. Bunu bugüne taşımak gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Tarihçi Bilgi, Avrupa'dan Osmanlı'ya gelen seyyahların da hayvanlara gösterilen merhamete şaşırdıklarına ve kitaplarında buna yer verdiklerine işaret etti.

"Osmanlı'da aç kalan insan değil, hayvan dahi bulmak imkansız"

Camilerin avlularında kedi ve köpekleri etle besleyen mancacıların da Avrupalı seyyahların kitaplarında yer aldığını aktaran Bilgi, şunları kaydetti:

"Bu noktada yabancı seyyahlar bizim gibi değil de dışarıdan bir gözle, o şefkatin, merhametin onlarda o dönemde ortaya çıkmamasının verdiği bir hem hayretle hem de hayranlıkla bakıyorlar ve şaşırıyorlar. Bu seyyahlar, notlarının sonunda 'Osmanlı'da aç kalan insan değil, hayvan dahi bulmak imkansız.' gibi yorumlar da yapıyorlar. Yani bakmak ile görmek arasında aslında ince bir fark var. Herkes bakıyor ama herkes o duvarın içindeki taşların müktesebatını göremiyor. İnşallah gören nesillerle bunu biraz da olsa canlandırırız."


Muhabir: Zeynep Rakipoğlu

Kaynak: AA