İSTANBUL (AA) - Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesindeki Etiler Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'ndeki yaşlı bireylerin, yıllardır sakladıkları eşyaları ve belgeleri genç kuşaklara anlatabilecekleri 'Geçmişin Sandığı Açılıyor' projesi geliştirildi.
Proje ile huzurevi sakinlerinin, geçmişlerine ait istedikleri özel eşyalara dair anılarını gelecek kuşaklara aktarmaları amaçlandı.
Sandıklardan, Atatürk'ün kahve içtiği fincan ve ıslak imzasının bulunduğu bir evrak, İkinci Dünya Savaşı dönemine ait ekmek karneleri, 100 yıllık pasaport, aşk mektupları, Tanburi Cemil Bey'e ait müzik notaları, Nazım Hikmet'in avukatına yazdığı mektuplar ve belgeler, aile yadigarı danteller ve çeyizlikler, hamam takunyaları, Çarlık Rusya'sı döneminden mücevher süslemeli Faberge Yumurtası gibi birçok eşya ve doküman çıktı.
Huzurevi sakinlerinin, gençler ve çocuklarla anısını paylaşmak istediği bu eşyalar, özel alanda toplandı. Yıllarca özenle saklanan belge ve objelerin hikayeleri, yaşanmışlıkları bu proje kapsamında yeni nesillere aktarılacak.
Proje ile kültürel mirasın sadece arşivlerde değil, yaşayan hafızalarda da korunduğu vurgulanarak, geçmişle gelecek nesiller arasında kalıcı bir köprü kurulması amaçlanıyor.
'Sandıklarda bambaşka yaşanmışlıklar var'Etiler Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Kerem Kaymaz, AA muhabirine, huzurevi sakinleriyle yaptıkları sohbetler sırasında, onların tarihi değerde bazı eşyalara sahip olduklarını görünce bu projeyi geliştirdiklerini söyledi.
Her eşyanın, anısı ve duygusu olduğunun altını çizen Kaymaz, 'Tüm huzurevi sakinlerinin sandıklarında bambaşka yaşanmışlıklar var. Sakinlerimiz bu hatıraları bizimle paylaşmaktan çekinmedi. Her biriyle tek tek görüştük, fikirlerini aldık, seçtikleri eşyaları birlikte hazırladık. Bu eşyaların hikayelerini dinledik. Sakinlerimizin aktif katılımlarıyla eşyalarını sergilemelerini sağladık.' dedi.
Kaymaz, proje kapsamında gün yüzüne çıkan eşyalara ilişkin şunları kaydetti:
'Bir sakinimizin anneannesinden kalma broş var. Broşun üzerinde anneannesinin portresi işli. Bu hem o dönemin estetik anlayışını yansıtıyor hem de aile yadigarı olması sebebiyle çok önemli. Yaklaşık 100 yıllık bir obje. Bir sakinimizde çok kıymetli bir şey var, Atatürk'ün kahve içtiği fincan. Hikayeleri dinlerken birlikte güldük, kimi zaman hüzünlendik. Dinlediğim hikayelerden en etkileyicisi, Atatürk'e ikram edilen kahve fincanının hikayesiydi. Bir sakinimizde (1842 tarihli) Faberge Yumurtası var. Rus çarları zamanında bu yumurtayı özel olarak yaptırıp hediye ediyorlarmış, özel günlerde kullanılırmış. İçince bir aşk hikayesi, kendi düğün davetiyesi var. Bir başka sakinimizin eşiyle olan aşk mektupları çok duygusaldı.'
Atatürk'e kahve ikram edilen ödünç fincanKahve fincanını yıllardır özenle saklayan Nurhayat Canman ise ailesinden kendisine kalan tarihi belgeler, obje ve birçok şeyi özenle sakladığını belirtti.
Veteriner hekim olan dedesinin Ankara'da Milli Mücadele kahramanlarından Kazım Karabekir'in komşusu ve yakın dostu olduğunu, Karabekir'in bir gün Atatürk'ün ziyareti sırasında farklılık olsun diye dedesinden kahve fincanı istediğini aktaran Canman, şöyle devam etti:
'Kazım Karabekir, Atatürk geldiğinde bu kez farklı bir fincan takımı olsun diye dedeme nefer gönderip, fincan takımı istemiş. Bu fincandan Atatürk kahvesini içerken, 'Kazım nereden bulursun bu güzel şeyleri, ne kadar zarif bir fincan' demiş. Karabekir, Atatürk ile geçen konuşmayı dedeme anlatırken, 'Emanet diye o kadar üzüldüm ki 'buyurun sizin olsun' diyemedim' demiş. Dedem de 'Keşke verseydiniz' demiş. Kazım Karabekir bu anısını bir gazete ya da dergiye de anlatmış. Bu fincana çok değer veriyorum. Atatürk'ün kahve içtiği fincan benim göz bebeğim, onu pamuklara sararak saklıyorum. Kıyamıyorum kimseye vermeye. Bir müzeye bağışlamamı tavsiye ettiler ama yanımdan ayırmıyorum, huzurevine de getirdim. Bu anıyı gençlere anlatma fırsatım olacağı için çok mutluyum, size anlatırken bile çok mutlu oldum. O gençler bu anıyı başkalarına taşıyacak, bilgi sahibi olacaklar.'
Tarihi belgeleri ve Faberge Yumurtası'nı yıllarca kasada sakladıHuzurevi sakini Ayşe Ataman, babasının şair Nazım Hikmet'in avukatı Mehmet Ali Sebük, dedesinin eski milletvekillerinden Fazıl Ahmet Aykaç, anneannesinin de Tanburi Cemil Bey'in yeğeni olduğunu söyleyerek, ailesinden kendisine kalan Atatürk'ün ıslak imzalı belgesi, Tanburi Cemil Bey'in belgeleri ve tezlerini, babasının Nazım Hikmet'e dair evraklarını ve mektuplarını yıllardır kasada muhafaza ettiğini anlattı.
Çarlık Rusya'sı döneminde 'Faberge Yumurtası' denilen mücevher işlemeli bir parçaya da sahip olduğunu belirten Ataman, 'Bunun esprisi içinde. Dışı tabii muazzam. İçinde yazan şeyler o kadar minik ki ben bunu düğün davetiyesi olarak kullandım, içine el yazımla küçük bir kağıt yazdım. Dünyada sadece 6 tane olan kitabın biri de bende, dedemin kütüphanesinden bana kaldı. Benim için bunları gençlerle paylaşacak olmam çok önemli. Ben daima bilinmesinden yanayım, mutlaka paylaşmak lazım.' diye konuştu.
Sandıklardan çıkan diğer anılarEmekli Fransızca öğretmeni Suzan Atlı Berkman ise gençliğinde özel günlerde hediye edilen ve yıllarca muhafaza ettiği şalları tanıttı.
Eşi de milli sporcu olan Berkman, 'Geçmişi olmayanın geleceği olmuyor. Tabii ki anı yaşayacaksın ama anı yaşarken, o an bir süre sonra senin geçmişin olacak. Benim de geçmişten gelen çok kıymet verdiğim şeylerim var. Çocuklarım doğduğunda, mezun olduğumda, öğretmen olduğumda gelen hediyelerim çok kıymetli.' dedi.
Dışişleri Bakanlığı eski çalışanlarından Nevin Ural, aile yadigarı 150 yıllık çeyizini sergileyerek, 'Bunların bazıları annemin çeyizinden benim çeyiz sandığıma konan örtüler, Gaziantep işlemeleri. Yemek örtülerimden birini yurt dışında da sergiledim. Bunlar bana ailemden yadigar. Bana annemden kaldı, ben de yeğenime teslim edeceğim, yine aynı şekilde korunacak.' diye konuştu.
Huzurevi sakinlerinden Leyla Gezmen de yaklaşık 100 yıllık pasaport, ekmek karnesi, eski kimlik defterleri ve eşiyle aşk mektuplarını sandığından çıkardı.
Gezmen, 'Sandıkta bunları çıkartırken gözyaşı döktüm. Ben eskilerle yaşıyorum. Bizim dönemimiz karne dönemiydi, İkinci Dünya Savaşı dönemi biraz kıtlık vardı, karnelerle ekmek alırdık, onu saklamıştım. 1937 yılında doğdum, o zaman verilen kimliği değişiklik zamanı geri vermedim, hatıra olarak sakladım. İyi ki de geri vermeyip saklamışım.' ifadelerini kullandı.
Emekli çocuk doktoru Zehra Ersan Akpir ise üç nesildir muhafaza ettiği hamam taşı ve takunyası ile çeyizlikleri sergileyerek, 'Bunların geçmişi 100 yıldan fazladır. Hepsi çeyiz olarak yapılıp ailemizde kullanıldı. Bunların kıymetini bilip topladım, artık kızlarıma emanet ettim. Gençler bunların ne olduğunu, neden işlendiğini bilmeli.' şeklinde konuştu.
Muhabir: Şaduman Türkay